Londra


İlk yurtdıșı seyahatimi Londra’ya yaptım. Aslında Birleșik Krallık maceram 2002 yılında bașlamıștı.

2002 yılında ablamla birlikte Amsterdam-Londra turu yapmak için Asya Tur’a kayıt olduk. Ancak ben öğrenci olduğum için vize yerine kibar bir red aldım.

Tabi vize memurunun “Londra’ya neden gitmek istiyorsunuz ?” sorusuna “Midtown Madness’te gördüm” demem de buna etki etmiș olabilir.

Öncelikle Londra’ya gitmeyi düșünüyorsanız kalacak yer sorunsalı çok önemli. Booking.com’dan aylar önceden bakmaya bașlayabilirsiniz, bazı büyük oteller kampanya yapıyor. Sezonda çok önemli ben Ekim sonunda gitmiștim, hem Cadılar Bayramı’nı gördüm, hem de 10 gün boyunca yağmur yağmadı Londra’da. Macera arıyorsanız Hostel veya Couchsurfing’te tercih edebilirsiniz. Airbnb’de çok kullanılan bir seçenek, genelde İngiliz olmayan Londra'lılar var Airbnb’de. Kalacak yer seçerken zone tabiri göreceksiniz. Londra’da tam6 zone var. Bunların metro bağlantısı var ama 6.zone’dan șehre gelmek metroyla 1 saati așkın zaman alıyor. O yüzden ben size 3.zone’dan öteye geçmenizi önermem. Kalacak yer konusunda her yazımda yapmaya çalıștığım gibi haritadan faydalanabilirsiniz. Londra’da 4 havalimanı var. Heathrow’a inecek kadar zenginseniz bu blog'u okumazsınız diye düșünüyorum. Gatwick, Stansted ve Luton’da biz garibanlar için. Bu iki havalimanından da EasyBus ve National Express’in otobüsleriyle șehre gelebilirsiniz. Bileti önceden internetten alırsanız daha ucuza geliyor. Geldikten sonra da Victoria Station’da inip her yere gidebilirsiniz. Bazı otobüslerin farklı durakları da olabiliyor, otelinize göre bașka bir yerde de inebilirsiniz. Londra’da binmemenizi önerdiğim tek șey taksi. Metro kartı alıp metroyla her yere ucuza gidebilirsiniz. Metro kartları otobüste de geçiyor, Oyster kart deniyor bunlara. Otelinize sağ salim ulaștığınızda cihaz fișlerinin uymadığını farkedeceksiniz bunlar için endișelenmenize gerek yok, genelde Hintlilerin ișlettiği bizdeki 1 milyoncuya benzeyen dükkanlardan adaptör alabilirsiniz. Ben burdan 20 lira verdiğim adaptörü orada 6 liraya görmüștüm. Arz/talep olayı sanırım. Otelinizin yakınlarında mutlaka market vardır. Alıșverișlerinizi oradan yapabilirsiniz. Çoğu otel buna ses çıkartmaz.
Ben bir arkadașımın yanında kaldığımdan șehri biraz Londralı gibi yașadım. Arkadașımın evi de Holborn’daydı. Londra’da gezip göreceğiniz çok turistik yer var, bunların hepsi de internette yazıyor. Ben de yazının sonunda belirteceğim. Ancak Camden Town ve Coventry Garden’ı görmeden gelmeyin. Bu 2 semt bende tarihi bir etki yaratı. Özellikle Camden Town'da eskiden ahır şimdi AVM olarak kullanılan Camden Lock'ı görmenizi öneririm. Peaky Blinders izlediyseniz, kanalın kenarında oturup birşeyler içmek keyifli gelecektir.
Tarih meraklısıysanız da British Museum’u öneririm. Ücretsiz ya da çok az bir ücreti vardı diye hatırlıyorum. Ama gayet büyük. İçinizdeki tarih așkını dindirecek bir çok müze ve saray var Londra’da. Bunların çoğu ücretli. Madame Tussaud’a gitmeyi düșünürseniz de London Eye ve Aquarium’un da dahil olduğu 3’lü biletlerden alabilirsiniz. Bunları da internetten alırsanız bekleyeceğiniz sıra azalır.
Çünkü ciddi kuyruk oluyor. Kamp sandalyeniz ya da hafif tașınabilen bir sandalyeniz varsa mutlaka yanınıza götürün. Çünkü șehir de așırı park var ve bu parklara kurulup oturabilirsiniz. Piknik bile yapabilirsiniz, tabi mangal olmadan Eğer böyle bir sandalyeniz yoksa da parklarda bir sürü boș göreceksiniz. Bunlardan istediğinize oturabilirsiniz. Kısa bir süre sonra Hintli gelir para ister; isterseniz verirsiniz, isterseniz kalkıp gidersiniz.
Trafalgar Square, Piccadilly Circus, Oxford Street, Kensington Palace, Buckingham, Notting Hill ve Greenwich’e gitmenizi öneririm. Zaten internette çok kısa bir araștırmayla benim önerilerimden fazlasını bulacaksınız. Fish and Chips mutlaka yiyin, ben yemedim içimde kaldı Bir de Kuzeyde Türk mahallesi var isterseniz oraya da gidebilirsiniz. Ben Fenerbahçe-Galatasaray maçını orada izlemiștim. Öte yandan bisiklet kiralayabilirsiniz, ama biraz pahalı. Șehri -özellikle turistik yerleri yürüyerek gezebilirsiniz. Hepsi Zone 1’de ve birbirlerine çok yakınlar. Nereye gitiklerine bakmadan çift katlı otobüslere binebilirsiniz.
Kaybolursanız bir metro hattı bulun, șehir dehșet bir șekilde metroyla birbirine bağlı ve hızlı gidiyorsunuz. Notting Hill’deki satıcıların %80’i de Türk, ancak turist giden türklere pek sempatik davranmıyorlar. Aynı șekilde Camden Town’da da hediyelik eșya pazarında hatırı sayılır Türk var. Burda yașayan türklerin genel amacı Ankara Anlașması’yla vatandașlık almak. Çok haksız bir amaç da sayılmaz tabi.
Londra’da kaldığım süre boyunca insan olduğumu hatırladım. Döndükten sonra otobüsteki durak anonsu yapan sese hayran kalmıștım, ülkemize de geldi. Böyle yeniliklerin hep ülkemizde de olması dileğiyle.

Gezi Bonusu

Londra yașanılası bir șehir. Buraya gidip birkaç gün kalmaktansa birkaç yıl yașamak gerekiyor. Sokaklarda dolașmak, parkta boș boș oturmak bile değișik bir huzur veriyor insana. Ayrıca İngilizler hiç de soğuk insanlar değil, özellikle ülkelerini gezmeye gelen turistlere çok iyi davranıyorlar. Özellikle diliniz iyi değilse bile gelmekten çekinmeyin, anlamasanız da çok anlayışlı davranıyorlar.